14 Mayıs 2024

Çürümenin vardığı yer

Devletin kurumlarının ne hale geldiğini görüyor musunuz? Suç örgütleri, polisin içinde neredeyse cirit atıyor. Polisler tarikatlarına bağlılık derecesine göre terfi ediyor, akıl almayacak paralar havada uçuşuyor. Öte yandan savcılar katilleri koruyor, siyasal bir cinayetin derinlemesine araştırılmasının önüne geçiliyor

Ayhan Bora Kaplan - Serdar Sertçelik

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan ile ilgili soruşturma ortaya koyuyor ki AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarının altına bir kez daha bomba döşemiş.

Geçmişte tıpkı Fetullahçıların yaptığı gibi şimdi de başka tarikatlar, cemaatler, suç örgütleri devlet kurumları içinde kendi borularını öttürüyorlar.

Ayhan Bora Kaplan suç örgütü ile ilgili operasyonun başlaması, bu örgüt ile ilgili soruşturmada 2 numaralı sanık olan Serdar Sertçelik isimli suç örgütü üyesinin itiraflarıyla mümkün olabildi.

Sertçelik, ifadesini verdi ve elektronik kelepçe takılarak serbest bırakıldı. Bu kelepçe takılanlar evlerinden ancak 100 metreye kadar uzaklaşabiliyorlar.

Nasıl olduysa Sertçelik, bu kelepçeyle Ankara gecelerinin müdavimi olmayı da başardı ve sonunda da yurt dışına kaçtı.

Bazı polislerin kendisine bu işte yardımcı oldukları da iddialar arasında.

Sertçelik, yurt dışına kaçmadan önce gece alemlerinde akarken, nasıl olduysa kavga eden iki grup arasında kaldı ve iki bacağından vuruldu.

İşin ilginç yönü, o gün orada vurulan tek kişinin Sertçelik olması. Silahların da kullanıldığı kavgada başka yaralanan yok.

Belli ki Sertçelik'e bir uyarı yapmak istenilmiş, kavga görüntüsü bu nedenle yaratılıp, Sertçelik ayağından vurulmuş.

Bunun ayrıntılı olarak soruşturulduğu ile ilgili bir haber görmedim.

Sertçelik'in şimdi aldığı pozisyonu almasına zorlamak isteyen bir grubun işi olmalı bu. İçlerinde politikacıların da bulunma ihtimalini göz ardı etmemek gerek çünkü Sertçelik'in şimdi çizdiği senaryo, AKP içinde örtülü olarak yürüyen iktidar mücadelesinde belli bir tarafın elini güçlendirmeyi hedefliyor.

Öyle anlaşılıyor ki İçişleri Bakanı'nı hedef alan bir plan yürürlüğe konulmuş.

Olağan şüphelinin Süleyman Soylu olduğunu iddia edenler de var.

Derinlemesine bir soruşturma yapılmadan gerçeğe ulaşabilmenin çok zor olacağı bir dosya bu.

Tahminim şu ki herhangi bir savcı bu işi kurcalamaya da kalkışmayacak.

Kimse dertsiz başına dert almak istemez, Sertçelik'in iki bacağından vurulması da bu derdin neler olabileceğinin ip ucunu veriyor zaten.

Şu anda yurt dışında bulunan Sertçelik, polisteki ifadesinde bazı AKP'lileri de işin içine katmaya zorlandığını iddia ediyor.

Ankara Emniyet Müdürü, Nurcuların Okuyucular koluna mensupmuş, böylece AKP'ye karşı bir Nurcu darbesi hazırlanmış, iddia bu.

Emniyet yetkilileri ise ifadenin savcılıkta alındığını, 19 sayfalık gizli tanık ifadesinde herhangi bir politikacının adının geçmediğini açıkladılar.

Bu iddialardan hangisinin doğru olduğunu dava açılıp, ifade ortaya çıktığında öğreniriz. Tabii "üç harfliler" işin içine girip, her şeyi örtbas etmezse!

Öte yandan Ayhan Bora Kaplan, müdür seviyesindeki bir emniyet görevlisine rüşvet verdiğini iddia eden bir ek ifade verdi.

Buna göre rüşvet, emniyet müdürünün sevgilisine bir Rolex saat şeklinde verilmiş. Saatin faturasının avukatı tarafından soruşturmada görevli dört polise verileceğini söylemiş.

Polisler, söz konusu avukatla bir yemekte buluşmuşlar, yemeğin bedelini avukat ödemiş, bununla da kalmamış bu polislerden birine 300 bin dolar verilmiş. (Bugünün parasıyla yaklaşık 10 milyon lira.)

Söz konusu polis, bu parayı rüşvet olarak almadığını, Menzil Tarikatı'na bağış olarak aldığını iddia ediyor.

Devletin kurumlarının ne hale geldiğini görüyor musunuz?

Suç örgütleri, polisin içinde neredeyse cirit atıyor. Polisler tarikatlarına bağlılık derecesine göre terfi ediyor, akıl almayacak paralar havada uçuşuyor.

Öte yandan savcılar katilleri koruyor, siyasal bir cinayetin derinlemesine araştırılmasının önüne geçiliyor.

Cumhurbaşkanı da "sivil Anayasa" istiyor.

Bütün bu rezilliklerin sorumlusu Anayasa'ymış gibi!

NOT:
T24'ün dün gece paylaştığı son haberden öğrendik ki; biri Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı, diğer ikisi Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü ile Yardımcısı olmak üzere, açığa alınan üç polis müdürünün evinde savcılık talimatıyla arama yapılmış. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın evleri aranan polis müdürleri hakkında yürüttüğü soruşturmada, Türk Ceza Kanunu'nun "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne Karşı Silahlı İsyan" başlıklı bölümünde yer verilen 316. maddede düzenlenen "bu suç için anlaşma" gibi vahim suçlamalar var! Ayrıntıları buradaki haberden okuyabilirsiniz. Bakalım daha neler göreceğiz...

* * *

"Tek adam rejimi" bile yetmiyor!

Cumhurbaşkanı'nın dilinin altındaki bakla açık: Anayasa Mahkemesi, kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemesin

Cumhurbaşkanı ve onun bir dediğini ikiletmeyen AKP yöneticileri iddia ediyorlar ki Anayasa'yı yazanlar takım elbise – kravatla dolaşan siviller olursa, Anayasa da "sivil" olacak.

O iş ne yazık ki bu kadar basit değil.

Askerin, siyaset kurumu tarafından kontrolü, yönetimin sivilleşmesinin bir küçük adımı olabilir sadece.

"Sivilleşmek", esasen hesap verebilirlikle ilgilidir.

Sınırsız gücün sınırlanması, kontrol edilmesi ve yönetimin her aşamasının şeffaf olarak hesap verebilir olmasıdır.

Cumhurbaşkanı'nın hiç hoşlanmadığı bir durum bu.

Nitekim Danıştay'ın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada şöyle bir cümle kullandı:

"Yargının yasama ve yürütmeye müdahalesi nasıl yanlışsa, yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi de o denli hatalıdır."

Cumhurbaşkanı'nın dilinin altındaki bakla açık: Anayasa Mahkemesi, kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemesin.

Danıştay, idarenin işlemlerini denetlemesin.

Sayıştay, bütçeyi nasıl harcadığımıza karışmasın.

Hatırlarsınız belki AKP'nin daha önce hazırladığı bir Anayasa taslağı "yürütmeyle uyumlu bir yargı" getirmeyi hedefliyordu.

O tasarıda, yargı, millet adına egemenlik kullanan kurumlar olmaktan çıkarılıyor, "görevli" hale getiriliyordu.

Öyle görünüyor ki bir kez daha "madem Recep Tayyip Erdoğan Anayasa'ya uymuyor, Anayasa'yı Recep Tayyip Erdoğan'a uyduralım" planı ile karşılaşacağız.

Erdoğan'a mevcut tek adam rejimi bile yetmiyor belli ki!

Muhalefet partileri, ellerinde hazır bir Anayasa taslağı yokmuş gibi davranarak bu plana zemin hazırladıklarının farkındalar mı?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Yargının itibarı nasıl korunur?

Taksirle ölüme sebebiyet vermekle suçlananların bile iktidara yakınlık durumlarına göre tutuksuz yargılanabildiği Türkiye’de, Nasuh Mahruki sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklandı. ‘Uluslararası Demokrasinin Küresel Durumu – 2023’ raporuna göre Türkiye, 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer alıyor. Bu tabloda siyasetin olduğu kadar yargı kurumlarının da rolü yok mudur?

Bu disiplinsizlik en ağır cezayı mı hak ediyor?

Teğmenlerin, subay yemini yapılmayacağına ilişkin emre rağmen, bu yemini etmeleri kuşkusuz ki bir disiplinsizliktir. Ancak ellerin vicdanlardan çekilmemesi de yararlı olur: TSK Disiplin Kanunu’nun öngördüğü en ağır cezayı gerektirecek bir disiplin suçu mudur?

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

"
"